Gölgede Kalmış Bir İspanya Rotası: Murcia

İspanya’nın güneydoğu ucunda, Akdeniz’e kıyısı olan Murcia, ziyaretçilerine saklı kalmış bir tarihin, meyve bahçelerinden yükselen taptaze kokuların, katedrallerin ve kadim bir sanat  geleneğinin kapılarını aralıyor. Tarihi boyunca üretim, endüstri ve ihracat alanlarında başarı gösteren Avrupa’nın bu gizli kahramanı, keşfedilmeye değer mimarisi, şaşırtıcı tarihi ile de gezginlerin seyahat notlarına adını yazdırmayı başarıyor. Murcia kentinde bir yolculuğa çıktığınızda sizi, Endülüs Emevileri’nden Napolyon’a uzanan bir varoluş hikayesi, yaşadığı doğal afetlerle yeniden doğup güzelleşen yapıların görkemi ve elbette Akdeniz mutfağının keşfedilmeyi bekleyen geleneksel lezzetleri bekliyor. Yumuşacık ikliminde medeniyetler arası sert geçişlerin izlerini taşıyan, şimdilerde Avrupa’nın popüler turizm ve eğitim kenti olarak dikkat çeken, İspanya’nın 7. büyük kenti Murcia’ya yolculuk başlıyor. 

İber Yarımadası’nın güneybatısında bulunan Segura Nehri’nin kıyısındaki Murcia, aynı zamanda kendi adıyla anılan Murcia Özerk Bölgesi’nin de başkenti. Valencia’ya yaklaşık 2,5 ile 3 saat mesafedeki kentte şehir içi ulaşım tramvay, otobüs ve taksi ile sağlanıyor. Şehrin en büyük gelir kaynağı turizm olduğundan, oteller, kiralık evler ve pansiyonlar genellikle şehir merkezine yakın konumda. Yaz tatilini gerçek bir Akdeniz ikliminde geçirmek isteyenlerin kente olan ilgisi ve Murcia neresi sorusunun peşine düşmesi elbette tesadüf değil. Çünkü bu kenti yaz mevsiminin popüler rotalarından biri haline getiren sahiller, Costa Blanca, Costa Calida ve Costa Del Azahar da burada bulunuyor. Nüfusu 450 bini bulan şehrin merkezi yıl boyu hareketli bir yaşam sürerken, bakir kalan dağlık bölgelerde turizm faaliyetleri geleneksel İspanyol kültürünün izlerini taşıyor.

Avrupa’nın meyve bahçesi olarak anılan Murcia’nın kuruluş tarihi 825 yılına rastlıyor. Endülüs Emevileri’nin tarihe adını yazdıran emiri Abdürrahman tarafından kurulan kent, birkaç yüzyıl içinde özellikle İtalyan kentlerine gönderdiği seramikleri, kağıt ve ipek ürünleri ile Avrupa’nın öncüsü olmayı başarıyor. Günümüzde bu kenti bir kültür çeşitliliği, dinler ve medeniyetler mozaiği olarak görmemizi sağlayan da İslam sanatıyla yoğrulmasından  engizisyon çağına, büyük depremlerden Napolyon orduları tarafından yağmalanmasına uzanan yaşanmışlıkları oluyor. Tarihi Orta Çağ’a kadar uzanan ve bu bilgiyi kanıtlarcasına yüzyıllardır ayakta kalan Monteagudo Kalesi, sıcakkanlı ve güleryüzlü insanların kenti olan Murcia’nın en eski tanıklarından biri. Yapılan arkeolojik kazılar aynı zamanda şehrin sakinleri arasında Kartacalılar, Yunanlılar, Romalılar ve Fenikeliler olduğunu da ispatlıyor. Bu medeniyetler günümüzde halkın  geçim kaynakları arasında yer alan balıkçılık ve denizcilik faaliyetlerinin de mirasçıları. İslam sanatının batı sanatıyla buluştuğu, tasavvuf düşünürü ve yazarı İbn Arabi’nin de doğum yeri olan bu şehri dikkat çekici kılan diğer bir özellik ise biri özel, diğeri devlet üniversitesi olan eğitim kurumları. Universidad de Murcia ile Universidad Catolica San Antonio de Murcia, tam bir öğrenci şehri olan Murcia’yı yılın her dönemi hareketli kılıyor. 

Akdeniz ikliminin karakteristik özelliklerini taşıyan kenti ziyaret etmek için en ideal zamanlar ilkbahar ve yaz aylarıdır. Dağları, plajları ve doğasıyla İspanya’nın keşfedilmeye değer zenginliklerini barındıran şehirde, iklimin elverişli olmasından dolayı tarım ve balıkçılık oldukça gelişmiş. Özellikle ilkbahar ve yaz aylarında canlanan doğa, buradaki ziyaretinizi unutulmaz bir deniz ve lezzet yolculuğuna dönüştürüyor. Kentte ilkbahar mevsimi aynı zamanda festivaller ve etkinlikler döneminin de açılması anlamına geliyor. Kentin sokaklarında bölgenin geleneksel eğlencelerine şahit olurken, ünlü yapıların görkemiyle büyülenebilir, adeta bir müzeler şehri olan Murcia’nın tarihinde antik medeniyetlerin izini sürebilirsiniz. 

Tatil planlarınız arasında İspanya varsa Murcia’yı da mutlaka görmeniz gereken yerler listesine ekleyebilirsiniz. Plajları, mimarisi ve dağları ile ünlü bu kentte geçireceğiniz günler, sizi Barok mimarisinin en güzel örnekleriyle tanıştırabilir. 18. yüzyıldan kalma müzelere eşlik eden, rönesansın aydınlanma ve yenilik anlayışını sembolize eden yapılar ise kentin hemen her sokağında karşınıza çıkacaktır. Yürüyerek rahatlıkla gezebileceğiniz bu kentteki gezinizde başlangıç noktası olarak Gran Via Alfonso X El Sabio Caddesi’ni tercih edebilirsiniz. İşte tam bu noktada, caddeye adını veren Kral Alfonso X El Sabio’nun heykeli sizi karşılıyor. Yol boyunca uzanan iki ünlü müze de şehri gezerken uğrayabileceğiniz, görülmeye değer yerler arasında. Murcia Arkeoloji Müzesi ile Santa Clara Müzesi ziyaretinden sonra caddenin sonunda sizi şehrin en ünlü yapılarını görebileceğiniz Santo Domingo Meydanı karşılıyor. Burada kentin en ünlü yapılarından ikisini, Santo Domingo Kilisesi ile Palacio Almodor’u görebilirsiniz. Traperia Caddesi ise sizi bu şehrin sembol yapısı, Murcia Katedrali’ne ulaştırıyor. Şehrin Mazarron Bölgesi’nde bulunan İsa Heykeli, Rio’daki benzerinin aksine kollarını Akdeniz’e açıyor ve mutlaka görülmesi gereken yapılar arasında yer alıyor. Murcia’da konaklamak için farklı konseptlerde dizayn edilmiş butik otelleri tercih edebileceğiniz gibi daha sakin yapıda olan, doğayla başbaşa kalabileceğiniz dağlık bölgeyi de seçebilirsiniz. Şehir içi otellerin hemen hepsi turistik yerlere yakın konumda olduğundan, keşif gezinizi yürüyerek yapabilmeniz mümkün. 8. Yüzyılda yapay sulama teknolojilerinin kullanılmaya başlamasıyla tarımın oldukça gelişmiş olduğu bu şehrin kafelerinde yöreye özgü güveç, tapas ve hamur işi yemeklerini deneyebilirsiniz. Dağ köylerindeki geleneksel balıkçı restoranlarında Akdeniz lezzetlerinin Murcia yorumuyla tanışabilir, bakir plajlarda kendinizi İspanya’nın bu gizli kalmış topraklarından masmavi sulara bırakabilirsiniz.